KALEBODUR'LA MÝMARLAR KONUÞUYOR

KALEBODUR'LA MÝMARLAR KONUÞUYOR

Kalebodur'la Mimarlar Konuþuyor'da Prof. Dr. Celal Abdi Güzer'in Eylül ayýndaki konuðu FIELDS Architecture & Industrial Design’in kurucularýndan Mimar Eren Çýracý oldu. Soru ve cevaplarý ile ufuk açan söyleþide Eren Çýracý; akademinin mimarlýk için önemini, mimarlýðýn sürdürülebilirlik ile olan iliþkisini ve dünyanýn en ünlü mimarlýk ofislerinden Zaha Hadid Architects’te biriktirdiði deneyimlerini, kendi “mimari bakýþ açýsýný genç mimarlarla paylaþtý.

 Kalebodur’un, mimarlýk sektörünün geliþimine katkýda bulunmak amacýyla hayata geçirdiði ‘Kalebodur'la Mimarlar Konuþuyor’ söyleþi programý, her ay sektörün baþarýlý isimlerini genç mimarlarla buluþturmaya ve onlara yeni ufuklar açmaya devam ediyor. Prof. Dr. Celal Abdi Güzer'in sunduðu “Kalebodur'la Mimarlar Konuþuyor” programýnýn Eylül ayýndaki konuðu ise, FIELDS Architecture & Industrial Design’in kurucularýndan Mimar Eren Çýracý oldu.

“Zaha Hadid Architects’te çalýþmanýn kiþisel geliþimime büyük katkýsý oldu”

Dünyanýn en büyük mimarlýk ofislerinden Zaha Hadid Architects’te çalýþmanýn kendisine tecrübe ve geliþim noktasýnda önemli katkýlar saðladýðýný anlatan Çýracý, ayrýlýþ ve ofis açma sürecini þöyle anlattý: 

“O dönemde eþim ve ortaðým Mevce ile beraber Londra’daydýk. O, endüstriyel tasarýmcý, Ross Lovegrove ile çalýþýyordu. Ben de Zaha Hadid Architects’te çalýþýyordum. Ýki ofisin yaptýðý iþler de birbirine çok benziyordu. Ölçeklerden baðýmsýz olarak yaptýðýmýz iþ üzerinde konuþabiliyorduk. Sonraki süreçte ise, ‘biz bunu burada konuþabiliyorsak, birlikte de bir þeyler yapabiliriz’ dedik. Bizim Ýstanbul’a dönme fikrimiz bu þekilde ortaya çýktý. 

Zaha Hadid, benim üniversite yýllarýmda çok hayranlýkla takip ettiðim bir mimardý. Zaha Hadid Architects’te projeler ve ekipler çok büyüktü ve ben orada çok þey öðrendim. Sadece yapýlan iþlerden deðil, birlikte çalýþtýðým insanlardan da öðrendim. Orada birlikte çalýþtýðým daha sonra çok yakýn arkadaþým olan insanlar oldu. Herkes dünyanýn iyi okullarýnda okumuþ, iyi CV’lerle oraya gelmiþ. Böyle bir ortamda, bu kiþilerin hepsinden ayrý ayrý þeyler öðrenebiliyor insan. Benim kiþisel geliþimim açýsýndan Zaha Hadid Architects’te çalýþmanýn en büyük faydasý bu oldu. Çünkü çok geniþ bir spektrumdan insanlarla tanýþýyorsunuz ve hepsinden de bir þeyler öðreniyorsunuz. Bu da insanýn ufkunu geliþtiriyor. Orada 6 yýl çalýþtým. Bazý insanlar bunu bir kariyer olarak tercih edebiliyor. Ama biz Mevce ile daha ufak ve kendimize ait bir ofisimizin olmasýný tercih ettik.”

“Mimarlýk kendi disipliner meseleleri ile interdisiplinerlik arasýnda sýkýþmýþ durumda”

Mimarlýðýn bugün kýsmen sýkýþmýþ bir durumda olduðunu vurgulayan Çýracý, þöyle devam etti:

“Mimarlýk bugün kendi disipliner meseleleri ile interdisiplinerlik arasýnda sýkýþmýþ bir durumda. Network iliþkisi olarak bahsedersek mimarlýktan, ekolojinin altýnda yok olma tehlikesi var mimarlýðýn. Bir binayý düþünelim, çok fazla mimari bir deðer atfedemeyeceðimiz bir binaya, üzerine solar panel koyup, yaðmur toplama sistemi entegre edersek, bir anda kýymetli bir bina oluveriyor. Bence bu doðru bir yaklaþým deðil. Çünkü sonuç itibariyle bina mimari anlamda kýymetli bir bina deðil. Biz, ‘bu bina iyi bir binadýr, çünkü kendi elektriðini üretiyor, suyu topluyor’ dediðimizde mimarlýðý interdisipliner altýnda ezmiþ oluyoruz. Elbette sürdürülebilirlik çok önemli bir konu ama mimarlýk sadece sürdürülebilirlik iliþkisi ile izah edilebilecek bir þey deðil. Mimarlýðýn çok daha geniþ bir doðasý var. Þu an mimarlýk kýsmen sýkýþmýþ durumda diyebilirim. Mimarlýktan hep bir performans beklentisi var. Mimarlarýn kendilerini rakamla açýklama derdi var. Bir meþrulaþtýrma derdi var. O meþrulaþtýrma, bugün ekoloji üzerinden yapýlýyor. Bu, mimarlýk için bence iyi ve olumlu bir yön deðil. Diðer taraftan da tamamen disipliner otonomi var. Öyle bir durumda da mimarlýk toplum için anlamsýz hale gelebiliyor.”

“Akademinin mimarlýðýn olmazsa olmazý olduðunu düþünüyorum”

Akademinin mimarlýðýn olmazsa olmazý olarak gördüðünü vurgulayan Çýracý, bu yüzden de her zaman akademide olmayý istediðini belirterek, “Ýstanbul’a döndükten sonra pandemi sürecine kadar yaklaþýk 8 sene Bilgi Üniversitesi’nde ders verdim. Geçen sene de bir sömestir boyunca yine Ýstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlýk Bölümü’nde proje dersi verdim. Akademinin, mimarlýðýn olmazsa olmazý olduðunu düþünüyorum. Benim için mimarlýk, akademi olmadan olabilecek, geliþebilecek bir alan deðil.  Çünkü, entelektüel taraf olmadan mimarlýðýn hiçbir zaman gerçek potansiyeline ulaþamayacaðýný düþünüyorum. Kiþisel olarak, Yale’de daha sonra Londra’daki çalýþma hayatýmda gördüðüm; güçlü bir çizgisi olan mimarlarýn hepsi aslýnda üniversiteyi bir araþtýrma laboratuvarý olarak kullanýyor. Çünkü fikir, en rahat üniversitelerde geliþebiliyor. Üniversitelerde çok fazla beyin var, konuya farklý açýlardan yaklaþabilecek, kendi özgün bakýþýný getirebilecek insanlar var. O bakýmdan üniversite benim için her zaman heyecanlý bir yer oldu. Bundan sonrasý için de dýþýnda kalmak istemiyorum.”

Yorumlar

Top